12 Mart 2008 Çarşamba

Kelimeler Üzerine



Kelimeler Üzerine

Fatih BAĞCIOĞLU
Diller, medeniyetler gibi tekâmül etmek mecburiyetindedir. Medeniyetin gelişmesiyle birlikte, o medeniyetin kurucularının dili de değişir. Medeniyet ve dil daima beraberce yürürler; biri durduğu zaman diğerini yürütmek âdeta imkânsızlaşır. Bir medeniyetin kurucularının yeni yeni nesne, hareket ve mefhumları karşılamak için, yeni yeni kelimelere ihtiyacı vardır. Bir dil bu ihtiyacını karşılamak için ya yabancı bir dilden kelime alır, ya kelime grupları teşkil eder veya yeni gövdeler meydana getirir. (Yeni kelimeler yapar.) Bizde, yani dilimizde medeniyetin ortaya çıkardığı bu yeni nesne, hareket ve mefhumları karşılamak için en son yol, köklerden gövdeler meydana getirmek, yeni kelimeler yapma yolu seçilmiştir. Yeni kelimeler kelime kök ve gövdelerine yapım ekleri eklenerek teşkil edilirler. Ama bu rastgele olan bir iş değildir. Her kök ve gövdeye gelişigüzel ekleri getirmek suretiyle yapılan iş, kelime yapma değil, kelime uydurmadır. Böyle kelimeler dilde tutunamazlar, yabancılıklarını hemen hemen daima muhafaza ederler. Bazı kimseler, kendilerini zorlayarak o kelimeleri kullansalar bile, geniş, halk kitleleri bu kelimeleri benimsemezler. Şunu unutmamak gerekir ki kelime yapma ve kelime uydurmak birbirinden çok ayrı şeylerdir. Dilde yeni kelimeler yapılır, fakat yeni kelimeler uydurulamaz. Yapılan kelimelerin uydurma olmaması için kelime yapmada dil ilminin tesbit ettiği şu esaslara uymak gerekir:

1-Canlı Kök Yeni kelimeler, kelime kök ve gövdelerine yapım ekleri eklenerek teşkil edildiğine göre, bu kök ve gövdelerde aranılacak vasıf bunların canlı olmasıdır. Yani o kök ve gövdelerin o anda, o sahada kullanılmasıdır. Yeni kelime yapmada kullanılan kelime kök ve gövdeleri o anda, o sahada kullanılmıyorsa, o kökler ölüdür, onlardan yeni kelimeler yapılamaz. "Kök veya gövdenin eski veya başka şivelerdeki farklı şekilleri de kelime yapmada temel teşkil edemezler" Netice olarak diyebiliriz ki yeni kelime yapmada kullanılacak kök ve gövdeler halk tarafından bilinen, kullanılan, o sahada yaşayan kelimeler olmalıdır. Çünkü dilde kelime gövdeleriyle kelime kökleri arasında mantıkî bir münasebet vardır. Meselâ; gözlük kelimesiyle bu kelimenin kökü göz arasındaki münasebet gibi. Kelime kökü kullanılmıyor, manası halk tarafından bilinmiyorsa yeni kelime ile kökü arasındaki bu mantıkî münasebet bilinemeyecek ve böyle kelimeler terim gibi ezberlenmesi gereken uydurma kelimeler olmaktan öteye gidemeyecektir. 2- İş1ek Ek Yeni kelimeler teşkil edilirken dikkat edilecek en mühim hususlardan biri de kök ve gövdelerden yeni kelimeler yapmada kullanılan yapım eklerinin işlek olmasıdır. Ek'in işlek olması demek dilde o ekle yapılmış birçok kelimenin bulunması, dilin o eki çok kullanması demektir. Bu ekler dilin hoşlandığı ve benimsediği eklerdir. Yapılan kelimeler bu eklerle teşkil edilirse, dilde kolaylıkla tutunur, halk tarafından benimsenir, dilin bünyesine girer. Dildeki bazı ekler ise işlek değildir, birkaç kelime dışında pek kullanılmaz, onlarla yapılan kelimeler mahduttur. Demek ki eklerde rağbet görme bakımından bir fark vardır. Meselâ: isimden isim yapma eki olan -cı, -ci, -cu, -cü, -çı, -çi, -çu, -çü eki Türkçenin eskiden beri işlek bir ekidir. Araba-cı, eski-ci, yol-cu, uyku-cu, göz-cü, kitap-çı, aş-cı, bek-çi, simit-çi, ok-çu, süt-çü... gibi. Yine isimden isim yapma eki olan -ka, -ge ise eskiden beri işlek olmayan bir ektir. Başka, özge gibi iki kelimede bulunur. Ayıca yapım ekleri haricindeki eklerle, Türkçede olmayan yapım ekleriyle veya yapım eklerinin isimden isim, isimden fiil, fiilden fiil, fiilden isim yapma ekleri olduğuna dikkat etmeden, rastgele her isim kök ve gövdesine, gelişigüzel yapım ekleri eklemek suretiyle yapılan kelimeler ve eklerin fonksiyonları göz önüne alınmadan yapılan kelimeler de uydurma olmaktan öteye gidemezler ve tutunamazlar. 3- Kelime Musikisi Yeni kelime teşkil edilirken dikkat edilecek diğer bir husus da, kök ve ekleri birleştirirken dilin ses kaidelerine, birleşme şartlarına, eklerin çok şekilliliğine uygun olarak hareket etmek ve ahenk itibarıyla dilin temayüllerine uyarak, onun hoşlanmadığı bir takım ses ve şekillerin meydana gelmesinin önüne geçmektir. Dil ilmine göre kelime yapımında yukarıdaki hususlara hassasiyetle uymak gerekir. Yukarıda anlatılan esaslara uymadan yapılan kelimeler yanlış ve uydurma kelimeler olmaktan öteye gidemezler, dilde anarşiye sebep olurlar. Acaba memleketimizde durum nedir? Bunu beraberce inceleyelim. "Olanak" Yapılan yeni kelimelerden biri olan ve imkân yerine kullanılmak istenen bu kelime yanlıştır. Çünkü dilimizde işlek bir -anak, -enek eki yoktur. Bu ek, Türkçede sağanak, görenek gibi birkaç kelimede görülür. Dilde işlek olmayan eklerle yeni kelimeler yapılamayacağına göre bu kelime yanlıştır. "Anlak" Mefhum bakımından yanlış ve söylenişi çirkin kelimelerden biri de zekâ yerine kullanılmak istenen "anlak"tır. Çünkü zekâ sadece anlamak manası ifade etmez. Anlamak zekânın bir yönünü teşkil eder ve idrak ile alâkalıdır. Anlamak zekânın hususiyetlerinden ancak biridir, "zekâ", "idrak", "fehm", "zeyreklik" bu kelimelerin hepsini anlamak fiilinden yapılan kelimelerle karşılamağa çalışmak Türkçeyi bilmeyenlerin işidir. Dilde nüans ve mefhumlara dikkat etmek icap eder. Türk milleti zekâsını "anlak" yapmayacak kadar zekidir. "Bağımsızlık" Bağ- kökünden -m ekiyle yapılan, istiklâl ve müstakil yerine kullanılan bu kelime de yanlıştır. Çünkü Türkçede isimden isim yapma eki olarak bir -m eki yoktur. Türkçede ancak fiilden isim yapma eki olarak -m eki vardır; almaktan alım, satmak' tan satım... gibi. Milletimiz istiklâlini kaybetmedikçe "bağımsızlığa iltifat etmeyecektir". "Doğa", "doğal" Bu kelimeler tabiat ve tabiî kelimeleri yerine kullanılmak isteniyor. İkisi de hem şekil bakımından hem mefhum bakımından yanlıştır. "Doğa" kelimesi doğmak fiilinden -a ekiyle yapılmış bir kelimedir. Hâlbuki Türkçede fiilden isim yapma eki olan -a işlek bir ek değildir. Kalıplaşmış olarak birkaç kelimede görülür. Dil ilmine göre işlek olmayan eklerle yeni kelimeler yapılamaz. Tabiat kelimesi ayrıca "huy, mizaç" manasına da gelir ki bu manaları doğa kelimesiyle karşılamak mümkün değildir. Doğal kelimesi ise kat kat yanlıştır.. Çünkü dilimizde -i diye bir nisbet eki yoktur. Böyle yanlış kelimelere yüzlerce misal verilebilir, ilerideki yazılarımızda fırsat buldukça bunlar üzerinde duracağız. O zaman daha açık olarak görülecek ki bizde yapılan şey, kelime yapma değil; kelime uydurmadır. Görülüyor ki yapılan kelimeler dil ilminin dışında, hiç bir kaide tanımayan, uydurma kelimelerdir. Bu kelimelerin dikkat çekici en mühim hususiyeti de medeniyetin ortaya çıkardığı yeni nesne, hareket ve mefhumların karşılığı değil, dilimizde mevcut, halkın bildiği, kullandığı, Türkçeleşmiş kelimelerin karşılığı olmasıdır. Böylece bilerek veya bilmeyerek nesiller bin yıllık bir mazinin, bin yıllık bir kültürün yabancısı haline getirilmektedir. Dikkatli olmalıyız.

Hiç yorum yok: