15 Şubat 2008 Cuma

OKUMANIN ÖNEMİ İÇİN BİR DENEME


OKUMANIN ÖNEMİ İÇİN BİR DENEME
ÖYKÜCÜ


TACİM ÇİÇEK

“Konuşmak, insanın beynini kullanma sanatıdır.”diyor Eflatun, öyleyse okumak da beynimizi besleme sanatıdır.

Goethe,”seksen yıllık ömrümün yarısından fazlasını okumaya verdim,yine de kendimden hoşnut değilim,” dediğini çoğumuz biliyoruz.Ve Mevlana’nın da,”Sen ne kadar konuşursan konuş,karşındaki seni bildiği sözcük sayısı kadar anlar.Aslolan insanın söz cük sayısını arttırmaktır.” dediğini.Aslında bu konuda verilebilecek örnek yargıların kitaplar dolusu olduğu yadsınamayacak bir gerçek.Yalnız erk, sorgulayan,yargılayan,hesap soran ve neden,niçin,nasıl’larla karşısında kendisi olmak isteyen insanlar istemiyor.Çünkü,böyle in- sanları istediği gibi yönlendiremeyeceğini ve yönetemeyeceğini iyi biliyor.Okuma,aynı zamanda bilinçlenmedir.Bilinçlenme ise bir yontunun canlanması gibidir.Duyularıyla,kanıyla ve canıyla çevresini görebilmek,kanıksadığı gerçekliklerin hiç de hakkı olmadığını kavra- maktır.Bundandır ki Osman Sabah,”halkın elinden gördüğünü alamazsınız,”demiş tir. Buradaki görmek,kendiliğinden bir görme değil,bakmak içerikli bir eylemdir.Görmek ile bakmak arasındaki farkı da bilmeyenimiz yoktur.Okumak,masalların sihirli öpücüğüdür. Uykulardan uyanmak,gözbağlarından kurtulmak ve prangalardan özgürleşmektir.Bununla ilgili söylenecek öyle çok ki…Çarpıcı örnekler olması bakımından Peronist Hükümetin aydınlara,yazarlara,gazetecilere –tabii ki öyle her gazeteciyim diyene değil- karşı yönlendir diği halkın attığı sloganı anımsatmak istiyorum:”Ayakkabılara evet,kitaplara hayır!” Bilinçten yoksun bırakılmış halk bu slogana öyle bir sarılmıştı ki sokaklar inliyordu ve aydınlar kabuklarından bile dışarı çıkmamışlardı.Bu slogan halkı sokaklara dökmüş ve aydınların,yazarların,gazetecilerin çok zor günler geçirmesini gerçekleştirmişti.Çünkü,halkın gereksinim duyduğu evinden işine, işinden evine götürüp getirecek olan ayakkabıydı.Kitaplar bunu gerçekleştiremezdi.Öfkesini kendisine bilinç taşıyacak kitaplara emek verenlerden ken -dilerini bunlara yönlendirenlere çevirememişler ve “Ayakkabılara da kitaplara da evet!” diyememişlerdi.Bunu söyleyebilmenin yolu öyle veya böyle kitaplara dokunmaktan,kitapları tanımaktan ve onların bilgilerini soğurmaktan geçiyor/du.Erk geçmişte de,günümüzde de Viktor Hugo’nun “İsyan,iktidarı bırakmayan hükümetlerin korkulu rüyasıdır.” sözünün anlamını iyi biliyor ve kültürel , sanatsal,yazınsal alanda da çalışmalarını sürdürüyor.Bilinçten yoksun bıraktırılmış halk , ”aydınlatılmamış halk ağır bir katıra benzer,sen gerisindeki sineği temizlersin o sana basar çifteyi.Çünkü ne senin yaptığının farkındadır ne de kendi yaptığının.” diyen Aristo’nun unuttuğu gerçeklik geçmişte de günümüzde de erkin çeşitli çalışmalarının sonucu olarak halkın bu duruma düşürülmesidir.Yani halk kendi dışında yaratılan ortamın sonucu oluyor bir bakıma.Suçluyu iyi saptamak gerekiyor.Aslında farklı amaçlar için dillendirildiğini düşündüğüm Hz.Ali’nin,”Çocuklarınızı bugün için değil,yarın için yetiştirin çünkü onlar sizinle aynı çağda yaşamayacaklardır.” sözünü de anmak ve halk açısından yorumlamak gerekir diye anımsatmak istiyorum.

Bugün dünyanın efendisi,sahibi,tek yöneticisi ve merkezi olmak isteyen ABD’nin kuruluşundan günümüze kadar ki tarihini ne yazık ki kendi tarihimizden daha iyi biliyoruz. Her sayfasının bir soykırım,katliam,barbarlık olduğunu da…Orada Kızılderililere,zencilere yapılanlar unutulacak gibi değil.Kuzey-Güney Savaşı’nda yaşanılanlar da öyle…ABD,son altmış yıldır dünyanın birçok yerinde değişik ve çok yönlü yöntemlerle egemenlik savaşlarını sürdürüyor.Yardımcıları,işbirlikçileri ve yardakçılarıyla varlığını adım adım perçinliyor, yeryüzüne yayılıyor.Aynı zamanda bir prototip olarak kendileri gibi yaşamayı, yaşamı daya tan ABD’nin tarihi bir bakıma siyahların okumasını engellemekle de doludur.Bu konuda en çarpıcı örneklerden biri Anthony COMSTOCH’un yaptığı çalışmadır.”Eden’in bahçelerinde yaşayan Adem babamız okuma-yazma mı bili yordu.” diyerek siyahların okumalarını engellemeye çalışmıştır.Bu alanda yapılanlar filmlere,dizilere konu olmuştur.Bu gibi söylem lerin ve karşı duruşların Cumhuriyetin ilk yıllarında,hatta l960 ların ikinci yarısına dek farklı biçimlerdeki dillendirmelerle Köy Enstitülerine ve Cumhuriyetin diğer okullarına da karşı şiar edinildiğini biliyoruz.Ve kızların okullara bugün dahi kimi bölgelerde neden gönderilmedikle rini de…
Bugün,her dönemdekinden daha çok birçok insanımızın,aydınımızın ,yazarımızın, politikacımızın,yöneticimizin kıblesi Batı olmuştur.İnanın merakımdan soruyorum.Batı kriterlerinden biri de,”günde bir gazete,haftada bir kitap,ayda bir dergi okumak çağdaş insan olmak.”Gerçekten yönetimsel piramidin en üstünden en altına dek kaç kişinin kültür kitapları okuduğunu düşünmeden edemiyorum.Çünkü okuyan insan kendi özel dünyasını yaratır.Kendi özel dünyasını yaratan insan da,insana karşı davranışlarında,eylemlerinde daha insani olur. Geçmişten bugüne baktığımızda edebiyatta,sanatta,bilimde,teknolojide,demokrasi ve insan haklarında ilerleme kaydeden toplumlar okumayı ve okuma alışkanlığı edinen bireylerin yetiştiği toplumlar olduğu görülür.Bu gerçeklik yadsınamaz.”Bir erkek çocuğunu eğitirseniz bir adam yetiştirirsiniz.Fakat bir kız çocuğunu eğitirseniz bir aileyi kurtar mış ve yetiştirmiş olursunuz.Kadınları okumuş toplumlar daha çabuk kalkınırlar.” diyen Bernard SHOW anımsandığında kıble edindiğimiz AB/Batı anlamında ilerleme kaydet mek için okuma alışkanlığını kadınlarımıza,kızlarımıza,bir yaşam biçimi olduğunu kavratma layız .Oysa biz,bugün en çok okumayan kesimini oluşturan kadınlarımızı okullara davet etme kampanyalarıyla uğraşıyoruz.Bu da gösteriyor ki oldukça gerideyiz çoğu şey konusunda kıble lerimizden.Okuma alışkanlığı kendimiz olabilmemiz yolunda bir olmazsa olmaz.Şimdi,burada edebiyat tarihçisi Cevdet Kudret’in “okullar okuma alışkanlığı kazandırabilse başka hiç- bir şey kazandırmasa da olur.”sözünü ince eleyip sık dokumalıyız.Genel ve özel amaçlar dan vazgeçilsin demiyor bu saptama.Aksine büyük bir eksikliğin altını çiziyor.Ansiklopedik bilgili ayaklı kütüphaneler ne yazık ki bizi ileriye taşımayacak.Bu anlayışla yetiştirilen gelece ğimiz tek kanatlı birer kuştan oluşuyor diye düşünüyorum.Tek kanatlı kuşların ne kadar uçabi leceklerini anımsamalıyız.Öteki kanatlarının okuma alışkanlığı olduğunu hiç unutmamalıyız. Bu bağlamda hepimize bir görev,bir sorumluluk düşüyor.Eğri oturup doğru düşünmek zorun dayız .”Yetişkin zekaları kitaplarla beslenmeyen uluslar yok olmaya mahkumdur,”diyen Ovidus’u da atlamamalıyız .Kendi gerçeklerimize nesnel bakmasını öğrendiğimizde ve pazıl ın parçalarını bir araya getirdiğimizde ortaya çıkan fotoğrafın hiç de anlattığımız ve savundu ğumuz gibi olmadığını görürüz.Eğitim sorunlarını arada dert edinen bir sendikanın (Eğitim-Sen) çıkardığı dergiden edindiğim şu veriler bizi düşündürmeli:İngilizlerin 1/10 u,Almanların 1/7 si,İtalyanların 1/4 ü okuyor. Bu ülkelerde bir kişiye 10-12 kitap düşüyor.Ülkemizde ise 2002 ye göre, 12.089 kişiye bir kitap düşüyor.Bu tabloya bakıp okuma alışkanlığımız çok iyidir diyebilir miyiz? İnanın, öğretmenlerinin, doktorlarının, polislerinin, askerlerinin, mühen
dislerinin ,hemşirelerinin, öğretim görevlilerinin,şairlerinin,yazarlarının büyük bir çoğunluğu
nun okumadığı belki de tek ülkesiyiz dünyanın. Okumadan yazmak ve mesleğini sürdürmek yine belki de bir tek bize özgü.Biliyoruz ki kötü örnek olmaz.Bizden çok kötü durumda olan-
larla kendimizi kıyaslayıp övünmenin sorunlarımızı çözmeyeceğini bilmeliyiz.
Balık yiyen balıkçıl gibi kitapyiyen, kitapdüşmanı kitapçıl, ,elmayiyen kurt gibi kitap-kurdu olmaktan bir an önce kurtulmalıyız.Bireyler ve toplumlar için okuma alışkanlığı çok önemli.Çünkü okuma alışkanlığı edinen insanlar eleştirel düşünür.Kendisine güvenir.Empati yapar.Tepkici,örgütçü olur.Haklarını savunur.Dayatılmak istenen olumsuzlukları kavrar ve bilinçli karşı koyar.Ve okuma alışkanlığı aynı zamanda düşünmeyi de kazandırır.Bu düşünme bağımlı bir düşünme değildir.Bu düşünme özgün,yaratıcı ve bağımsızdır . Gerçekliklerden, doğrulardan ve güzel olan her şeyden yana bir düşünmedir söz konusu olan.Tabii düşünme felsefeden soyutlanacak bir olgu değil.Çoğunun kıblesi olan Batı da felsefe eğitimi ilköğre timden itibaren veriliyor öğrencilere.Öğrencilerin düzeylerine uygun olarak üstelik.Dokuz yaşından başlayarak düşünme eğitimi yapılabileceği kanıtlanmış .Eğitim - Sen dergisi bu ko-
nuyla ilgili araştırmaların sonuçlarını şöyle bir tabloyla sunuyor:
Bulgaristan’da 4.sınıftan itibaren seçmeli
İspanya’da 6.sınıftan itibaren seçmeli
İtalya’da 12.yaştan itibaren zorunlu
Romanya,Kore,Avusturya,Brezilya ve Kanada gibi pek çok ülkede felsefe eğitimi uy
gulanıyor. Oysa bizde felsefe grubu dersler lise son sınıfta veriliyor ve evlere şenlik. Başta
ABD olmak üzere, ekonomiyle ilgili okullarında karşı felsefeye bile oldukça geniş yer veren ülkelerin yanında bizim felsefe eğitiminin esamesi dahi okunamaz.Bu gidişle de kıble edindik leri ülkelerin felsefe eğitiminin uzağından bile geçemeyecekler,işin tepesindeki siyasetçiler, yöneticiler.Batı ülkelerinin felsefe çalışmalarını geleceklerinden esirgeyen bir anlayışın özgün
, özgür bir düşünceden yana olması olası mı? Çünkü hep birileri bizim yerimize düşünür.Han
gi ülkenin “düşünmenin geçinmeye faydası yoktur” gibi atasözleri vardır, merak ediyorum.
Ve hangi ülkenin Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi önünde Rodin’in DÜŞÜNEN ADAM heykeli bulunuyor…Çok düşünürseniz sonunuz burası iletisi başka nasıl logolaştırılırdı bi
lemiyorum.
UNESCO’ya bağlı Dünya Çocuk Edebiyatı ve Okuma Araştırma Enstitüsü Müdürü Dr.Richard BAMBERGER’in “Okuma Alışkanlığını Geliştirme “isimli kitabı T.C.Kültür Bakanlığı Yayınları(1999) dizisinde yayımlandı.Çocuk edebiyatı konusunda da çalışma yapan birisi olduğum halde bu çalışmadan çok geç haberim oldu.Ancak okuyabildim yani.Bu kita- bın okumaya ilgisi olan herkesçe okunması gerektiğini düşünüyorum.Çünkü bu kitaba göre, okuma araştırması dünyada çok yeni ve özgün bir bilim dalı olarak değerlendiriliyor.Haksız da değiller hani.”Okumanın beyin hücrelerinin çalışmasına etkisi,kitap okumayanlarda beyin korteksinin gelişmemesi “ gerçeği Batı’da,ABD’de okulun,ailenin,devletin görevle- rinin bu açıdan yeniden sorgulanmasına neden olduğundan söz ediliyor bu kitapta.Aslında reformist , konformist ögeler,yaklaşımlar ve öneriler içerse de bu çalışma büyük bir eksikliği doldurmuş diye düşünüyorum.Soğurduklarımı birkaç tümceyle aktarmam gerekirse,Batı’da ve ABD’de devletin geleceği olan çocukları TV’nun zararlarından korumak için yasa çıkarttığın dan, ABD’de TV izlememe haftası düzenlendiğinden,Finlandiya’da televizyonların halkın kitap okuması için perşembe günleri yayınlarını durdurduğundan,artık başarı değerlendirme sinin değiştiğinden,öğrencilerin bir yılda okuduğu kitap sayısı en önemli başarı ölçütü sayıldı ğından söz edebilirim.Bu çalışmanın okullara ve ilgili başka kurumlara gönderilmesini çok isterdim doğrusu.Çünkü öğretmenlerin,okul yöneticilerinin okumalarının gerektiğini düşü nüyorum.Neden derseniz.Ne yazık ki okullarımız çocuklarımıza okuma alışkanlığı kazandır mıyor. Okumayan,kitapsevmeyen insanlar yetiştiriyoruz.Sorumluluğu da sisteme yüklüyoruz. Sisteme karşın yapabileceklerini erteleyen öğretmenlerin ve yöneticilerin işin kolayına kaçtı ğını sanıyorum.Sorunun nedeni olarak sistemi salt dayanak gören öğretmenler ve yöneticiler okumuyorlar.Çocuklara örnek ve önder değiller.Ha bire gerekçe üretiyorlar.Bu konuda kimse onların eline su dökemez.Batı’da veya dünyanın başka bir bölgesinde kalkınmış ülkelerde okullar,aileler,öğretmenler “okuma alışkanlığı”na neden bu denli önem veriyor- lar,hiç düşü nüyor muyuz? Çünkü kitap okumayanlar da zamanla okuma-yazma bilmeyenler gibi oluyor. Eğitim düzeyleri,kariyerleri ne olursa olsun…Kaç üniversite bitirirse bitirsin… Düşünmeyen ,düşünemeyen,sorgulamayan ve sadece duyduğuna,gördüğüne inanan sünger insanlara dönüşe biliyorlar.Evet,okula başlamanın ve okullar bitirmenin yaşı var,fakat okumanın yaşı yok.Oku mak bir Tabula Rasa’dır.Beyinsel besindir.Beyin bir bilgi kumbarasıdır.Damlaya damlaya dolar.Zamanı gelince de kullanır.Lütfen yazının başındaki alıntıları anımsayın ve düşünün. Son bir söz,”değişmeyen fikirler,değişmeyen gömlekler gibi kirlenir.”(Tatar Atasözü) Kirli gömlekliler de toplumda hemen fark edilir.Bu yüzden ya temiz gömlek başa,ya kirli göm lek leşe.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ya kardesım biz slagon istedık sız neler yazmızsınız ya