KÜTÜPHANECİLİKTE HİZMETİÇİ EĞİTİM VE UZMANLAŞMANIN ÖNEMİ
TÜRK YURDU DERGİSİ / MART 1994
Cengiz ASLAN / Kütüphaneci
"Bir evin ana direği eğri ise, küçük direkler de eğridir."
Kütüphaneci bir kültür uzamanı, bir iletişimci ve bir eğitimcidir. Kişilerin, temel eğitimine rehberlik yapar ve gerektiğinde öğretici olarak, öğrenim gören kitleye bilgi ve belge danışmanlığı hizmetlerini sunar. Ancak kalkınmış ülkelerin kalkınmışlığının eğitim ve kültür temeline dayanması ve ülkemizin sadece siyaset-ekonomi odaklı bir yönetişim tarzı benimsemesi, belge ve bilgi-bilim sektörünün önemini yeterli seviyede anlaşılmasını engellemektedir. Ülkemizde eğitim ve kültür hizmet sektörü, hizmet içi eğiti programlarından yeterli düzeyde yararlanabiliyor mu? Türkiye’de Kütüphaneci bilgi, bilim, kültür ve sanat uzmanlığı yapabilecek mesleki yeterliliğe sahip değilse, bunun temel nedeni, teorik bilgileri pratikte kullanamaması olabilir mi?
Her meslekte olduğu gibi kütüphanecilerin mesleki gelişmeleri, uluslararası gelişmeleri sürekli izlemeleri ve uygun şekilde kendi kütüphanelerinde uygulamaları, uzmanlaşmanın gereğidir. Teknolojik gelişmelerin iş hayatındaki önemi tartışılmaz… Günümüzde klasik kütüphaneci anlayışıyla iş disiplini ve üretimi yapmak başarı getirmiyor. İşlerin mekanik araçlardan, elektronik araçlara aktarılması, meslek sahiplerini de peşinden sürüklemektedir. Kütüphanecilikte teknoloji her geçen gün daha çok yer edinmekte ve kütüphanecileri konularında uzmanlaşmaya zorlamaktadır. Ülkemizde kendi alanında uzmanlaşmış kütüphanecilerin çok az olması ya da uzmanlık düzeylerinin yeterli olmaması nedeniyle, kütüphanelerde gerçekleştirilmeye çalışılan belge ve bilgi otomasyon çalışmalarından standart verim alınamamaktadır.
Tüm mesleklerde olduğu gibi yöneticilik ayrı bir uzmanlığı, koordinasyon ayrı bir uzmanlığı ve denetleme ayrı bir uzmanlığı gerektiriyor. Artık tek şef veya tek yönetici, işlerin boyutlarının çok geniş ve kapsamlı olması nedeniyle hepsini birden yürütemiyor. Her alan kendi konusunda uzmanlaşmayı zorunlu kılıyor. Yeni bir anlayışın ilkelleşmesi için ilgililerin dikkatleri "alan (konu) uzmanlığına" çekilmelidir. Alan (konu) uzmanlığının temini için meslek sahibi herkesin hizmet içi eğitimden yararlanması şarttır. Ayrıca, teoriden (öğrencilik zamanı) pratiğe (iş) geçen her meslek sahibinin hizmet içi eğitimden yararlanması uluslar arası standart uygulamaların yaygınlaşmasının da kolaylaştırmaktadır. Ve yine meslek sahibinin hizmet içi eğitimden yararlanması mesleki bir haktır. Bu hakkın kullanılması için hizmet içi eğitim politikasının kişilerin belirleyiciliğinden çıkarılması gerekir. Bu hak kamuda yazılı belgelerle düzenlenirse, adilane bir sistemin yerleşip gelişebileceğine inancım tamdır.
Kişinin iş yerinde veya bir eğitim merkezinde, kendi alanında, mesleki yeterliliğini geliştirme ve başarılı olması için o kurumun sağladığı imkânla yapılan eğitim-öğretim, "hizmet içi eğitim" diye adlandırılmaktadır. Bu eğitim, kurumun amaçları doğrultusunda tespit edilen program çerçevesinde yapılır. Eğitimin özünde, kurumda kullanılan ya da kullanılacak olan her türlü yenilik ve gelişmelerle ilgili olarak meslek sahiplerini bilgilendirmek, kişilere iş pratiği kazandırmak ve ahlaki değerler içerisinde çalışılma anlayışını benimsetmek vardır.
Kütüphanecilikte hizmet içi eğitim yeterli düzeyde ve yaygın olarak kullanılmamaktadır. Daha çok geleneksel usta-çırak yöntemi ile kişileri bilgilendirme yoluna gidilmektedir. Çağımızda artık bu yöntem tamamen iflas etmiştir. Çünkü bu yöntemde özendirme değil, emir ve baskı söz konusudur. Ayrıca, meslek sevgisinin ve idealizminin aşılanması da mümkün olmamaktadır. Kişi değerlendirilmeden, kabiliyeti ve hangi bölümde daha faydalı olacağı hakkında bir fikir edinilmeden görevlendirildiği takdirde, meslek sahibi başarısız olursa onun tamamıyla meslekten soğuması, iş veriminin düşmesi gibi sonuçlar ortaya çıkacaktır. Sonucun olumsuz olması, kişinin amirlerin gözünden de düşmesine neden olacak, belki de tüm meslek hayatını kötü yönde etkileyecek yanılgılara yol açacaktır. Bilinir ki, hizmet içi eğitim kişileri işiyle kaynaştırarak verimliliği artırır. Fakat kimi zaman bu konuda yanlış politikaların uygulanması, insanların dışlanmasıyla sonuçlanır. Devlet, para ödediği insana hiç bir iş vermeyerek zararlı mı, karlı mı çıkıyor, amaç nedir? "Üzüm yemek mi, bekçi yi dövmek mi?" Amaç, personelden aldığı ücret değerinde yararlanmak olmalıdır. Çünkü genelde devletin, özelde o mesleğin kalkınıp, gelişmesi söz konusudur. Kütüphanelerde bu gibi personel kıyımının asgari düzeye indirilmesi için "hizmet içi eğitime gereken önemin verilmesi kaçınılmaz olmuştur."
Araştırma kütüphanelerinde bile hizmet içi eğitim verecek uzmanların olmayışı çok vahimdir. İstihdam edilen kütüphanecilerin uzmanlaşması, şansa ve torpil gücüne kalmaktadır! Aday memurluk süresi içinde kazanılması gereken uzmanlaşma, yıllarca sürebiliyor. Eğer bir kaç bürokratın himayesini kazanırsa, uzmanlaşması kısa zamanda mümkün olabiliyor! "Mesleki yeterliliğe sahip olmayan kişilerden, sitemle bütünleşmesi beklenemez. Bu kişiler, bir iş akışı çerçevesinde dahi başarılı olmayabilir. Tüm bu olumsuzlukları yok edebilmenin tek yolu, süreklilik gösteren hizmet içi eğitim politikasıyla mümkündür. İddia edilebilir ki, kütüphanecilerin öğrenim görürken yaptıkları staj, bir hizmet içi eğitimdir. Fakat aslında öyle olması gereken bu uygulama, kütüphanecilere uzmanlaşmanın yolunu açmamaktadır.
Aksine, kütüphanecilik dışında bir takım angarya işlerin yaptırılmasıyla, staj zamanı boşa harcanmaktadır. Bunun önlenmesi için, stajın okullar tarafından belirlenen bir programa uygun olarak ve kütüphanecilerle işbirliği içinde yapılması gerekir. Bir başka konu da, ülke içinde hizmet içi eğitim politikasına yeterli ilgiyi göstermeyen, özel ve tüzel kuruluşlar çeşitli imkânları değerlendirerek seçilmiş elemanlarını yurt dışına gönderme tercihleridir. Burada önemli olan şudur: Yurt dışında bilgi ve görgüsünü artıracak olan eleman, dönüşte konusunda uzmanlaşmış olarak hizmet üretebiliyor mu? İşin gerçeği, yurtdışına gönderme politikası ödüllendirmeye yönelik bir politika halini almıştır. Kimi zaman, yurt dışına gönderilen personelin kurumda kalması ve kurum hiyerarşisine sadakati zor sağlanabilmektedir. Yurt dışı eğitim görgü politikası, meslek sahipleri tarafından bir kariyer olarak görülmekte fakat dönüşte bu kişilerin herhangi bir unvanla hizmet üretecekleri-kütüphaneciler için- ön görülmemektedir. Böyle bir politikanın izlenmesi, meslek ahlakına aykırı bir takım haksızlıkların olması anlamına gelmektedir. Her şeyden önce kişi değil, kurum düşünülmelidir. Ülkemizde, kişiler kurumlardan daha doğrusu devlet bekasından daha önemli olabiliyor!
Devlet bürokrasisi, kişisel tercihlerini devletin ve genel çıkarlarını düşünerek yapmak zorundadır. Kimi torpilli kişiler zorla yükseltilirken, kimileri de başarısız gösterilirse ve bu durum hukuka, fırsat eşitliğine ve ahlaka aykırıysa, devletin çarklarında paslanmalar, kırılmalar baş gösterecektir. Daha özele indirgediğimizde, kurum içinde aynı sonuç söz konusu olacaktır. Kurum, istenilen hizmeti üretemez durumda kalacak ve tıkanacaktır.
Ancak bilimsel yollarla, adilane yaklaşımlarla tespit edilecek elemanların kariyer yapma1arıyla, mesleki başarılar mümkündür. Bir meslekler birliği olan devlet çatısı, devletin gücünü veya güçsüzlüğünü ortaya koyar. GÜÇ UZMANLAŞMA DEMEKTİR. Uzmanlaşma, sürekli özel eğitimle mümkündür. Özel eğitimler hizmet içi programlarıyla yapılır. Özel eğitime yönelik çeşitli metotlar geliştirilmiştir. Bu metotlar paralelinde yapılacak hizmet içi eğitim, tüm personele yönelik olmalıdır. Eğitim sonrası yapılacak yazılı ve sözlü sınavdan sonra, elemanlar yetenekleri doğrultusunda görevlendirilmelidir. Kişinin, bu alanda belirli bir süre sonra gerçekten yeterli derecede yetkinleştiğine inanıldığında, uzman unvanı verilmesi en doğru karar olacaktır. Uzman kadrosuyla çalışacak kütüphaneci1erin tatminkâr bir ücrete kavuşması da mümkün olacaktır. Gönül isterdi ki, "Devlet Memurları Eğitim ve Öğretim Merkezi" (?) uzmanlaşmaya yönelik eğitim ve öğretim hizmeti verme amacına uygun olarak çalışsın. Gerçekte, böyle bir merkeze ihtiyaç duyulmaktadır. Bununla birlikte Avrupa standartlarında hizmet içi eğitimin sağlanması, hem mesleğimizin gelişmesi hem de devletin kalkınması açısından yararlı olacaktır.
Uzmanlaşma için yapılacak hizmet içi eğitim sonucunda sınavları, Devlet Personel Dairesi Başkanlığı değerlendirerek kurumlara bildirmelidir. Uzman unvanı bu sınavı kazananlara verilmelidir. Bir fikir vermesi açısından aşağıda "kaynakça" gösterilmiştir.
DİPNOTLAR
Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Hizmet Öncesi ve ,Hizmetiçi Eğitim Faaliyetleri 1987. Ankara: DIE, 1989, 13 s.
İşletmeler, KİT’ler ve Kamu Kuruluşları için Hizmet İçi Eğitim EI Kitabı / A. Hayrettin Kalkandelen. Ankara; (Yayl. y.), 1979, (Ajans - Türk Matbaası), 176 s.
Türkiye’nin Eğitim Sorunu Açısından Kurumlar için Hizmetiçi Eğitim Sistematiği / Sadi Ekdemir. Ankara : (Yayl.y.), 1972, (Cihan Matbaası), 95 s.
Hizmet içi Eğitim / Haydar Taymaz. Ankara.: A.Ü,E.F., 1981, 183 s.
Hizmet içi Eğitim Çalışmaları ıle İlgili Anket. Ankara: MEB, 1988,6 s.
İş Ölçümü İş Planlaması Verimlilik; Kuramsal ve Örnek Uygulamalı / Hikmet Timur. Ankara: TODAİ, 1984, 160 s .
İş Planlaması ve İzleme Sistemi. Ankara: İş Vakfı, 1986,36 s .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder